Dil anlayışçı nizama göre doğal akışında olması gereken bir mefhumdur ki diller ister istemez doğal akışında olur ve sürekli değişim halindedir. Bugün türk dil kurumu yabancı kökenli kelimelere türkçe karşılık bulsa bile bu hızı durduramıyor çünkü insanlar sürekli kullanıyor. Hatta yıllardır yabancı kökenli sözcükler direkt alınıyor türkçe okunuşa önem verilmiyor. Mesela “milkshake” kelimesi türkçeye aynı şekilde geçti. Milkşeyk demeye gerek bile olmadı. Milkshake olarak kullanıyor insanlar yıllardır. Diğer taraftan kafelerde menülerde 40 yıllık dürüme “wrap” diyenler çıktı. Wrap ne kardeşim? Dürüm diye karşılığı var zaten onun. Onu geçtik “cringe” diye kelime bile girdi. “selfie” kelimesi “özçekim” yerine halen kullanılıyor. Hatta “waffle” kelimesi bile girdi. “w” türk alfabesinde yok ama artık var. X zaten yıllardır kullanılıyordu. Yani bir dilden milliyetçilik düşüncesiyle kelime atmak gibi davranışlar yanlış davranışlardır. kelimeler bir dilin can damarıdır halk benimsemiştir, kabul etmiştir ve kullanmıştır kelimeyi.
Türkçede arapça ve farsça kelimeler var mı? Evet var? Bu türkçeyi fakir mi yapar? Hayır aksine zengin yapar. Bugün ingilizce dediğimiz dil 5 dilin birleşiminden oluşuyor ve %60 oranında latin kökenli sözcükler ingilizceye hakimdir. Bugün bir amerikalıya devletinizin adı neden ingilizce değil diye sorsanız güler. Çünkü ingilizce cermen dili olmasına rağmen “united states of america” sözcüğü cermen kökenli bir sözcük değildir. “united” latince kökenlidir, “state” latince kökenlidir. “america” kelimesi de latince kökenlidir çünkü “amerigo vespucci” isminden hareketle verilmiştir. Şimdi ingilizceye zeval mi geldi? Hayır asla. Peki neden Türkiyede kelime kıyımı ve alfabe kıyımı yapıldı?
Cevaptan evvel şunu bilmeliyiz; türkler tarih boyunca birçok alfabe kullandı ki kullandığı alfabeler düşünce ve inanç yapılarıyla paraleldi. Maniheist olduklarında soğd alfabesi kullandılar, müslüman olduklarında arap alfabesi kullandılar, hristiyan olan kumanlar latin alfabesine geçtiler yani her ne kadar alfabe dinin bir şartı olmasa da kültürel kod demektir, milletin geçmişi demektir, düşünce dünyasının şekillenişi demektir ve en çok hangi uluslarla muhatap oluşu ve hangi kültürlere yakın oluşu demektir. Bu sebeple şunu diyebiliriz;
Alfabe değişiminin amacı Türkleri osmanlı ve islam bağından kademeli olarak kopartmaktı. Bunu deyince itiraz eder modernistler çünkü samimi değillerdir. Türkçe meal bastırmak diyeceklerdir, ulusun düşman işgalinden kurtuluşu diyeceklerdir, ingiliz mandasında olmadık diyeceklerdir lakin diğer taraftan mottoları da şuydu “muassır medeniyet seviyesi, çağdaş uygarlığa ulaşmak” o dönemlerde çağdaş uygarlık olarak hristiyan avrupa ve abd görülüyordu çağdaş onlardı islam toplumları geri kalmıştı onların gözünde ve türk ulusu islamdan kademeli olarak koparsa çağdaş olurdu. Tabii ki bir anda kopartamayacklarını biliyorlardı ve kademeli olarak yapıldı bu iş alfabe ve dil devrimi de bunun ayaklarından birisidir çünkü arap alfabesini okuyamayan kuranı orijinal metninden okuyamaz, dilinden arapça sözcükleri atanlar da kuranda yazılanları anlayamaz. Fatiha suresini ele alalım içerisindeki türkçede de kullandığımız arapça kökenli sözcükleri kalın yazdım;
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi rabbil alemin
Errahman errahim
Maliki yevm id din
İyyake nabüdü ve iyyake nestain
İhdina sıratin mustakim
Sırat ellezine en amte aleyhim
Gayril madubi aleyhim ve leddalin
Bir şeyler anlaşılıyor demi? Besmele mesela allah diyor rahman, rahim diyor.
Hamd diyor alem diyor rab diyor
Malik kelimesi var din var yani din ve sahip kelimesinden bahsettiğini anlıyorsun
Sırat zaten sırat köprüsünden geliyor akla mustakim ile istikametin aynı kökten olduğunu en cahil adam bile anlar.
Gayrı ve aleyh kelimelerini de hakeza kullanıyoruz
Arapça bilmesen bile kafanda imge oluşuyor Allah diyor dünya diyor sahip diyor istikamet diyor yani en cahil adam bile anlar Allah dünyanın sahibi ve bir yol çizmiş uyun diyor der yani. Ama ismet inönünün dediği gibi “lisanımızdaki arabi kelimeleri ihraç edeceğiz” dersen ve başarırsan (ki cümledeki sadece “edeceğiz” kelimesi türkçedir) islamiyetle olan bağının can damarı kopar fatihayı duyunca bön bön bakarsın dininden koparsın. Geri kalan konular zaten malum hafta tatilin Cuma değil, şeriat kanunları ülkende geçersiz, din devlete karışmaz gibi islamiyete taban tabana zıt bir düşünce anayasayı oluşturuyor böyle bir toplumda ortada din min kalmaz önce yaşadığını islam sanarsın sonra teknoloji gelişip bilgi çağına ulaşınca müslüman olmadığını anlarsın. Maksat buydu yani ana akım islamiyetten toplum arındırılmak istendi ama başarılı olamadılar.
Dil konusunda da hakeza duvara tosladılar. Sen arapça ve farsça kökenli kelimeleri dilden atmaya çalışırsın anladık ama dünyada ortak dil o zamanlar fransızcaydı ve fransızca giriyordu dilin içine ki osmanlının son dönemlerinden itibaren girmeye başlamıştı. Cumhuriyet döneminde ingilizce de hakeza girmeye başladı ki bugün de önü alınamaz şekilde giriyor çünkü önünü alamazsın dünya globalleşiyor siz istemeseniz de. İnsanların cebindeki telefon yönlendiriyor dilini.
güneş dil teorisi zaten komedi. Amazon=amma uzun, niagara=ne yaygara şeklinde dil bilimi mi olur? O zaman shakespeare=şeyh pir. Yani bu güneş dil teorisi bir zırvadır.
Alfabeye gelelim osmanlıda zaten tanzimat sonrasında latin alfabesi de öğretiliyordu cumhuriyetle birlikte latin alfabesi resmileştirildi arap alfabesi öğrenimi kaldırıldı. Kaldı ki o devirlerde dünya çapında okuma yazma oranı %99’larda değildi gelişmiş ülkelerde bile %20 ancak vardı. Peki osmanlıda %5 miydi okur yazar oranı?
Bir ülke düşünün okur yazarının çoğunu savaşta kaybetmiş, balkan savaşlarından beri yıllarca savaşmış, fakirlik diz boyu, salgın hastalıklar diz boyu, yozlaşma diz boyu her yönüyle çökmüş bir toplum. Bu etmenlerden sonra %5 okur yazar kalmasının suçu arap yazısı değildir kaldı ki latin harflerine geçilince okur yazar oranı bir anda %100 olmamıştır 2000’li yıllarda bile %10 oranında okuma yazma bilmeyen insan vardı türkiyede. Bir de şu durum var ki hiç irdelenmez;
Çocuk okula gidiyor okuma yazma öğreniyor sonra hayatı boyunca eline kitap alıp okumuyor, kalem alıp yazmıyor ve yaşlanınca okuma yazmada güçlük çekiyor hatta okuma yazmayı unutuyor böyleleri de mevcut. Yani latin alfabesi tek çözüm değil japonca ve çince kendi özgün alfabelerini kullanıyor ve okuma yazma oranı tavanlarda.
Peki hangi alfabe türkçeye daha çok uyuyor? Arap mı?, latin mi? Orhun mu?. Bu soruyu sorarken şunu da bilmek lazım; arap, latin, soğd ve orhun alfabelerinin kökeni birdir mısır hiyeroglifleridir. Arap alfabesi ve latin alfabesi şu yolla oluştu;
Eski mısır>fenike>arami>kuzey arap>arap
Eski mısır>fenike>yunan>latin
Arami yazısı orta asyaya gidince de orhun alfabesine dönüşüyor. Yani türklerin kullandığı hiçbir alfabenin kökeni kendilerini yansıtmıyor. Ses ve yazım uyumsuzluğu bugün her dilde mevcut ortografi denir buna. Zaman içerisinde dilin değişimiyle alakalıdır bu. Bugün türkçe yazıldığı gibi okunuyor diyoruz ama “geleceğim” yazıyoruz “gelecem” diye okuyor ve söylüyoruz. “ğ” mesela sesli harf tekrarına dönüştü. Orjinalinde arapçadaki gayın harfinin karşılığıydı.
Diğer taraftan “nazal n” osmanlı alfabesinde vardı latin alfabesinde yok. Kaldı ki osmanlı alfabesi dediğimiz alfabe birebir arap alfabesinin aynısı değildi ekstra harfler vardı türkçe ses bilgisine uyması için.
“q” harfi mesela alfabe reformunda alınmadı. Kağıt ve kalem kelimelerini “k” ile yazıyoruz halbuki kağıt kelimesindeki k harfi kalın k’dir Qağıt şeklinde yazılmalıdır. Kalem ince k harfiyle yazılır.
Osmanlıcada “yakup” ismi “yakub” şeklinde yazılırdı ve “yakup” okunurdu ama bu sorun oluşturmazdı çünkü türkçede kelime sonundaki b harfinin p harfine dönüşeceğini herkes bilir buna alışmıştır. Yakub ile yakupu ayıramayacak kadar geri zekalı mı bu halk?
Fransızca mesela latin harfleriyle yazılır latin dilidir zaten ama “qu’est-ce que c’est” yazılır “kes köse” diye okunur. Merci beaucoup diye yazılır mersi boku diye okunur. Bir Allah’ın kulu fransız da bundan şikayetçi olmaz. Boku demek için telafuzun 2 katı harf kullanımını yadırgamazlar çünkü kültürel bir şeydir bu. Zamanla oluşmuştur. “eau” fransızca su demek ama okunuşu “ö” ve kimse rahatsız değil bundan halbuki kelimede “ö” harfi yok. Aynı şekilde ingilizceye bakalım “one” diye yazılıp “van” diye okunuyor bir Allah’ın kulu ingiliz “burada v harfi nerede” diye yadırgamıyor. Çünkü ana babadan böyle görmüşler dedelerinden böyle duymuşlar. Ama biz Türkçeyi adam edeyim derken ihanet etmişiz dile. Bugün ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın dilden yabancı sözcükler atılamaz çünkü toplum benimsemişse o türkçeleşmiş demektir.
Sözün özü şudur; dil devrimi bir hatadır ve yanlıştır modernist ideolojik saiklerle yapılmıştır araplarla ilgili herşeyden kurtulalım kafasıyla dilin içine edilmiştir.
Alfabe reformuna gelince bazı eklenmesi gereken harfler eklenmemiştir ve latin alfabesinde bile yazıldığı gibi okunma olayının zaman içerisinde değişebileceği hesaplanamamıştır sonuçta dil canlı bir varlıktır.
Peki bugün dilde illa öz türkçe kelimeleri kullanalım diyenlere prim verilmeli midir? Hayır tabii ki de. Çünkü bunu diyenler ideolojik saiklerle yapıyor bunları ne kadar inkar etseler de bilinç altlarında ideolojik bir ajanda mevcuttur. Bir milleti güçlü yapan şey dilinden kelime atmak değildir bilim, teknoloji, sanat konusunda eserler üretmek ve dünyaya pazarlamaktır. Sen bilimden yüz çevir, teknolojiyi umursama, sanata değer verme sadece dilden kelimeleri atarak büyük millet ol öyle mi? Olamazsın efendim öyle büyük millet olamazsın ancak kuzey kore olursun.
Son olarak alfabe reformuyla şöyle ucube bir düşünce ortaya çıktı; arapça=islam. Halbuki bu doğru değil arapça kutsal bir dil değil evet islam kültürünün bir parçasıdır bu dil bununla birlikte peygamber efendimizden önce de arapça vardı. Ebu cehil mesela arapça konuşurdu hatta peygamberimizle aynı kıyafetleri giyerdi ama müslüman değildi. Bugün hristiyan araplar var arapça konuşup yazıyorlar yani arapça islami kültürün öğesi olmasına rağmen islamiyetle aynı şey değildir. O dili öğrenince müslüman olmanız gerekmez, o yazıyı yazınca gavurun gavurluğuna halel gelmez souçta ebu cehil de arap yazısını kullanıyordu.
Yani toparlarsak dile ve alfabeye dokunmaya pek gerek yoktu ama yapıldı. Bugün peki geri mi dönelim? Hayır buna gerek yoktur ama eski yazıyı da öğrenmeli insanlar, osmanlı türkçesinde yazılmış eserleri de okuyabilmelidir. Mesela edebiyattaki vezin konusunu latin alfabesiyle açıklayamazsınız zorlanırsınız. Failün, mefailün, mefulün latin harfleriyle anlaşılmaz, kafiye göz içindir kulak içindir ayrımı latin harfleriyle anlaşılmaz. İnsanlar geçmişlerini bilmelidir modernist düşüncelerle kendi geçmişlerinden kopmamalıdır. Bugün batı dünyası dediğimiz dünyaya giderseniz hristiyanlığın adı kalsa da halen dillerinde, kültürlerinde olduğunu göreceksiniz. En basitinden bir amerikalının en çok evladına koyduğu isimler david, mary, john isimleri nereden geliyor? İbraniceden yani tevratın ana dilinden ki adamlar tevrat ve incili kitabı mukaddes adı altında toplayıp okuyorlar. David=davut, mary=meryem, john=yahya demektir. Michael, raphael, gabriel isimleri de hakeza çok kullanılıyor. Bunlar bizim bildiğimiz mikail, israfil ve cebraildir. Amerikalının amerikanlığına zarar mı geldi şimdi? Elbette ki hayır. Ama bu ülkede insanların bazıları var ki islamiyet geçmişlerine sırt çeviriyorlar. Halbuki bilmiyorlar ki aşık oldukları avrupa hristiyan kültürüyle harmanlanmıştır içlerine işlemiştir hristiyan gelenekleri. Hakeza bugün türkiyede müslüman olmayanın içine de islam gelenekleri işlemiştir. Adam müslüman değilim der, Allah yok der ama hayatında başka bir mefhuma değer verirken Allah’a değer verdiği kadar değer verir, kurum ve kuruluşları dinini savunur gibi savunur, siyasi liderlere biat kültürü vardır, sorgulanamazlık atfedilir.
Bu yüzden dilimizdeki eski kelimelerden ve eski yazımızdan yüz çevirmemeliyiz.