Ara

Osmanlı matbuatında yapma diller

17.yüzyıl
sonlarından itibaren diplomasi dili olarak kullanılan Fransızca, 19. yüzyılda milliyetçiliğin
de etkisiyle bu işlevini yitirmiştir. Bu sebeple on altıncı yüzyıldan itibaren muktedir olanın
yaygınlaşan dili yerine kusursuz (ideal) dili bulmaya çalışanlar, ticari ilişkilerde dil bilmeme
engelini ortadan kaldırmak isteyenler, barış ve huzur için insanlığı ortak bir dilde buluşturma
özlemi duyanlar, farklı dilleri konuşanlar arasındaki iletişim sorununa çözüm bulmak isteyenler
yapma dil projeleri geliştirmişlerdir. Bu girişimler, 19. yüzyılın son çeyreğinde ve 20. yüzyılın
başında yapma dilin (yapay dil/suni dil/planlı dil) uygulanabilirliği ya da teknik detayları
üzerinden yürütülen tartışmalarla gündemde olmuştur. Yapma diller “uluslararası yardımcı
dil” olarak nitelendirilmiş, bu dillere “kurtarıcı” vasfı yüklendiği için pek çok taraftarca
desteklenmiştir.

Volapük ve Esperanto’ya dair eserlerin popülerliğini koruduğu yıllarda Osmanlı Türkçesine
aktarılması, konuyla ilgili dilleri tanıtan ve değerlendiren makalelerin yazılması Batıcılık
anlayışı ve Osmanlı aydınının Batı’daki gelişmeleri takip etme tutumu ile açıklanabilir. Bu
bağlamda matbaada yaptığı yeniliklerle tanınan, Servet-i Fünun dergisi sahibi ve yazarı Ahmet
İhsan’ın hem matbaasında yapma dillerle ilgili kitapları basması hem de Servet-i Fünun
dergisinde çıkan çoğu imzasız olan fakat ona atfedilen makalelerinde yapma dilleri övgüyle
tanıtması dikkat çekicidir. Celal Nuri ve İsmail Hâmi’nin 1917’de kaleme aldıkları iki yazı
hariç tutulduğunda makalede merkeze alınan eserlerdeki ortak tutum ve değerlendirmelerden
şu sonuçlara ulaşılmıştır:

  1. Yazarların ortak düşüncesi; uluslararası ilişkilerin ticari, siyasi ve ilmî boyutlarda yayılması
    adına ortak bir dilin günden güne şiddetlenen bir ihtiyaç olduğu yönündedir.
  2. Dünya dillerinin çeşitliliğine, konuşur sayısına işaret eden yazarlar öğrenmesi, öğretilmesi
    uzun uğraş ve zaman isteyen doğal dillerin hiçbirinin ortak dil olamayacağı konusunda
    birleşmektedirler. Bunda dönemin atmosferinin, milliyetçiliğin ve uluslararası rekabetin etkisi
    olduğunu da dile getirmişlerdir. Özellikle milliyetçiliğin ve sömürge politikalarının etkisiyle
    yapma dillere pek çok eleştiri getiren Fransızların ana dillerinin eskisi gibi lingua franca
    olarak kullanılacağını düşlediklerini ancak 19. yüzyıldan itibaren Fransızcanın diplomat
    ve bilginler arasında konuşulmaktan ileri gidemediğini belirtmişlerdir. Doğal dillerin ortak
    dil olarak makbul görülmemesindeki engellerden bir diğerinin mevcut dillerin öğretilmesi
    ve öğrenilmesindeki güçlükler (telaffuz, imla, şekil bilgisi ve söz dizimi güçlükleri) olduğu
    dile getirilmiştir.
  3. Bir dilin ortak dil vasfına ulaşması için kurallarının ve yapısının basit olması, kolayca
    öğrenilebilmesi ve kolayca yazılabilmesi gerektiğini düşünmektedirler.
  4. Fransızların ana dillerinin birkaç yüzyıl önce olduğu gibi lingua franca olmasını düşlemelerinin
    aksine bu çalışmada incelenen hiçbir eserde Türkçenin (Osmanlı Türkçesinin) lingua franca
    olarak yaygınlaşması isteği yazarlarca dile getirilmemiştir. Ulus-dil bilincinin eserlerin
    kaleme alındığı yıllarda henüz yerleşmemesi bunda en büyük etkendir.
  5. Yapma dilleri üreten isimlerin amacı ve ideali; dil ve milliyet gibi milli kimliği oluşturan
    unsurların ayrılıklara yol açmasını engelleyerek tüm insanlığa hizmet edecek ortak bir dil
    oluşturmaktı. Osmanlı aydını da her ne kadar Volapük ve Esperanto Avrupa dilleri temel
    alınarak hazırlanmış olsa da herhangi bir millete ait olmadıkları için bu yapma dilleri
    “tarafsız” olarak nitelendirmiştir.
  6. Bu çalışmada incelenen makaleler daha çok Esperanto ile ilgilidir. Bunun sebebi makalelerin yazılmalarıdır. Karmaşık bir grameri olduğu ileri sürülen Volapük kullanıldıkça daha karmaşık bir yapıya dönüşmüştür. Nitekim Esperanto’yu tanıtan ve savunan yazılarda da Volapük’ün karmaşık yapısı sebebiyle tutunamadığı görüşü hâkimdir. Bununla birlikte her yapma dil girişiminin bir sonrakine ışık tutması yönünden değerli olduğu da vurgulanmıştır.
  7. Esperanto’nun dünyanın birçok ülkesinde destekçisi olduğu, bu dili geliştirmek ve
    yaygınlaştırmak adına heyetler kurulduğu, Osmanlıda da bu dilin destekçilerinin olduğu
    ifade edilmiştir. Yazarlar doğal diller karşısında tutunamayan ve sayısı azımsanmayacak
    kadar çok olan yapma dil girişimlerinden dolayı Esperanto’nun geleceğinden bahsederken
    kısa zamanda terk edilen Volapük’ü örnek göstererek temkinli davranmışlar, bu dilin
    geleceğini zamanın belirleyeceğini dile getirmişler, dilin tutunması yönünde ümitli
    olduklarını hissettirmişlerdir.
  8. Yapma dillere karşı doğal dilleri savunanların, bu dillerin ömrünün kısa süreceğini
    düşünenlerin, yapma bir dil icat etmenin bir millet icat etmek kadar imkansız bir emel
    olduğu için bu düşünceyi ütopik bulanların görüşlerine de eserlerde yer verilmiştir.

Makalenin alıntılandığı kaynak;

Bir yanıt yazın

Kategoriler

Son yorumlar